Dying Light inceleme yazımız ile karşınızdayız! Kişisel olarak 2015 yılı içerisinde en çok beklediğim oyunlardan bir tanesiydi Dying Light. Hem hikaye olarak hem de oynanış olarak bizlere yenilik sunacağını düşünüyor olmam bunda biraz etkili olmuştu. Oyun çıkmadan önce çokça video ve içerik gördük. Beklentilerimiz daha da arttı.
Oyunu oynarken aklınıza hemen Dead Island geliyor. Techland’ın 2011 yılında piyasaya sürdüğü Dead Island, zombi oyunları arasında çok başarılı örneklerden bir tanesiydi. Dying Light, o oyunun devamı niteliğinde olmasa da büyük benzerlikler olduğunu söylemeden geçmemek gerek. Stüdyo ilk oyununa açık dünya, birinci kişi bakış açısı, parkur ögeleri ve olabildiğince eğlence koymuş durumda. Tüm bunların üstüne AAA oyunlarının genel özellikleri de eklenince zombi oyunları için yeni ve güzel bir deneme olduğunu söyleyebiliriz.
Harran Nereden Çıktı?
Oyunla ilgili değinmemiz gereken ilk durum sanırım içinde bulunduğumuz şehir. Yapımcılar beklenmedik şekilde oyunun Harran’da geçeceğini duyurmuşlardı. Dünya üzerinde Harran ismine sahip tek bir şehir olduğunu düşünürsek Türk oyuncular olarak oldukça heyecanlanmıştık. Oyuna dair videolar gelmeye başladıkça burasının bildiğimiz Harran olmadığını fark ettik. Yapılan açıklamaları takip ettiğimizde oyunun İstanbul’dan esinlenilmiş bir şehirde geçtiğini öğrendik. Şehir İstanbul’dan esinlenilmiş ve Harran ismi verilmişti.
Çoğu Türk oyuncunun yapacağı gibi oyun başlar başlamaz Türkiye’ye dair ne var diye bakmaya başladık. Zafer, Gazi, Selma ve Süleyman gibi karakter isimlerini çıkarırsak oyunda Türkiye’ye dair herhangi bir içerik yok. Evlerin içinde bulunan dergilerden tutun, mimariye kadar tanıdık bir şey bulmak imkânsız.
Her yerde Türkçe isimler ve tabelalar kullanılmasını beklemiyorduk ama hiç kullanılmamasını da beklemiyorduk. Gerçi yayınlanan videolardan anladığımız üzere yapımcı ekibin ülkemize çok bir aşinalığı yok. Olaya biraz oryantalizm katmak için seçilmiş bir yol demek doğru olacaktır.
Dying Light İnceleme: Hikâye
Çok alengirli bir hikaye sizleri beklemiyor. Oyuna başlarken bir uçaktan şehre atlıyoruz. Bizi kurtarmaya gelen insanların yardımıyla hayatta kalsak da zombi virüsü kapmaktan kurtulamıyoruz. Şehirde hayatta kalanların merkezine ayak basmamızla birlikte hikayemizde başlıyor.
Harran’da ortaya çıkan bir virüs sonrasında şehrin çevresi duvarlarla çevrilmiş durumda. Oldukça büyük bu karantina bölgesinde çokça hayatta kalan insanda var. Her zombi filminde ve oyununda olduğu gibi bunlar bir araya gelerek daha uzun süreler yaşama amacı güdüyorlar. Diğer hikayelerden farkı ise virüsün muhtemelen sadece Harran’da var olması. Zaman zaman uçaklarla bize çeşitli yardımlar gönderiyorlar. Uçaklardan edindiğimiz “antizen” isimli panzehir ise ısırılan insanları virüsten koruyor. Hikayeyi farklı kılan ayrıntılardan bir tanesi de bu.
Ana karakterimiz Kyle Crane, The Global Relief Effort(Küresel Yardım Çabası) isimli bir yardım örgütünün mensubu. Örgüt bizi Harran’da yer alan önemli dosyaları ele geçirmek için gönderiyor. Ele geçirilen bu belgelerle birlikte virüsün kaynağının bulunması amaçlanıyor. Hikayede asıl büyük amaç ise hayatta kalan insanların lideri olabilmek. Ayak bastığımız merkezin başında bulunan Rahim ile bir mücadeleye giriyoruz. Hikayenin ana hatlarını ise bu oluşturuyor.
Techland’ın oyunda hikayeyi önemsediğini söyleyemeyiz. İyi sayılabilecek bir hikaye oyuncuları bekliyor olsa da stüdyo açıkça başka şeylere odaklanmış durumda. Zaten oyunu alacak oyuncularda hikayeye çok bel bağlamamış durumdadırlar.
Görseller
Oyunun en etkileyici yanı şüphesiz grafikleri. Tek kelimeyle muhteşem grafikler hazırlanmış. Kaplamalar ve çizimler oyuna cuk oturmuş durumda. Canlı ayrıntılarla oluşturulmuş bir şehir, mükemmele yakın hazırlanmış ışık efektleri ve animasyonlarla birlikte oyunun grafik tarafı benden tam puan almayı başarıyor.
Oyunun görsel tarafında en merak ettiğim kısım animasyonlardı. David Belle gibi bir profesyonelle çalışan ekibin üst seviye bir iş çıkarması muhtemeldi. Dying Light’a başlar başlamaz stüdyonun animasyon kısmında çok iyi işler çıkardığını görebiliyorsunuz. Gerek karakter gerekse zombi animasyonları beklentileri karşılayacak cinsten
Birinci şahıs bakış açısıyla oynadığımız oyunda tam bir parkur zevki yaşadığımızı belirtmeliyim. Sırf bunun için şehirde bir süre boş boş koşturabiliyorsunuz. En azından ben öyle yaptım. En az Mirror’s Edge kadar başarılı bir oynanış sizleri bekliyor olacak. Çok olmasa da bu animasyonlarda küçük sıkıntılara da rastladığımız oluyor.
Işıklandırma ise harka olan bir başka konu. Zaten iyi olan grafikleri daha da iyileştiriyor. Gölgeler ve yansımalar için diyecek kötü bir sözümüz yok. Gece gündüz döngüsü de oyuna iyi olarak yansıtılan durumlardan. Görsel kısmında her oyunda olduğu kadar hata bulmak mümkün ama genel itibariyle üst düzey olduğunu söyleyebilirim. Yine de en iyisi diyemiyorum.
Sesler ve Müzik
Üzerinde durulan konulardan bir tanesi de seslendirme olmuş. Türkiye’den esinlenilen bir Orta Doğu kentinde geçmesinden mütevellit bu yörelere ait karakterler barındırıyor oyun söylediğimiz gibi. İsmi Zafer ya da benzeri Türkçe isimlere sahip karakterlerden bazıları akıcı şekilde İngilizce konuşuyor olsa da bazılarının aksanlı yapılması atmosferi tamamlamış. Yapılan seslendirmen tercihleri ise karakterlere çoğu zaman uyumluluk gösteriyor. Uyumluluk göstermeyenler ise oldukça rahatsız edici diyebiliriz.
Oyunda yer alan müzikler için ise ortalama demek mümkün. Dying Light evrenine uygun olsalar da muhteşem ve tam yerinde demek imkansız. Bazı zamanlar aşırı yüksek müziklerin konulması ise büyük bir sorun. Yakın zamanda çıkacak bir güncellemeyle bu yüksek sesli müzik problemini çözmeleri gerekiyor.
Oynanış
Dying Light’ı taşıyan kısmı oynanışı. Dead Island ve Mirror’s Edge birleşimi bir oyun bekliyor sizleri. Kötü olan kısmı da burada başlıyor. Oyundan bu parkur ögesini çıkardığınızda karşınızda bir Dead Island görüyorsunuz. Oyunun büyük bir bölümünü kaplaması sebebiyle parkur ögelerini çıkarmak imkansız elbette. Bu yüzden ikisini bir ele almak gerekiyor.
Dövüş sistemi çokça Dead Island’a benziyor. İncelemenin girişinde de bahsettiğimiz gibi Techland, ilk oyununu alıp daha iyi yerlere getirmiş diyebiliriz. Dead Island’da yaşadığımız sıkıntıları bu oyunda görmüyoruz. Ancak çok fazla zombinin arasına girdiğimizde tutukluklar yaşayabiliyor oyun. Bu tutukluk daha bire bir dövüşe odaklı sisteminden kaynaklanıyor.
Dövüşmeden kaçma imkanımız ise çokça var. Hatta çoğu zaman olay yerinden dövüşmeden kaçıyoruz. Ana karakterimiz Kyle zaten atletik bir adam. Bizde onun atletik özelliklerini çokça kullanıyoruz. Çatılardan atlayıp zıplamak, dövüşmekten daha eğlenceli tahmin edersiniz. Yapımcılarda çoğu görevde bizi buna itiyorlar. Örneğin; Gazi’nin evinden hapları almamız gerekiyor bir görevde. Evine gittiğimiz zaman önce kapıyı çalıyoruz. Ön kapıyı açan karakter bize çatıdan gelmemizi söyleyebiliyor. Şehir oldukça büyük ve tamamen parkur için tasarlanmış bir yapıda. Karakterimizin de erişemediği yer neredeyse yok gibi. Zaten arkanızda onlarca zombi varken istemeseniz de o yerlere erişmeniz gerekiyor.
Daha öncede söz ettiğimiz gibi oyunda uçaklar önemli bir yer kaplıyor. Bize içinde erzak ve antizen bulunan kutular bırakıyorlar. Kutuları almaya çalışmak ise tam bir sorun. Büyük bir gürültü çıkarmasından olsa gerek çevresinde yüzlerce zombi bulunuyor. Bu zombiler ise halkalar halinde yayılmış durumdalar. Yaklaştıkça sayıları daha da artıyor. Bu halka mantığı görevlerde de kullanılmış. Gitmemiz gereken yere yaklaştıkça zombi sayısında inanılmaz bir değişim görüyoruz. Oyunun ilerleyen dakikalarında bu canınızı sıkacak bir monotonluk olarak karşımızda duruyor.
İlginizi çekebilir: 2020’de çıkacak oyunlar
Gece olduğunda ise işimiz daha da zorlaşıyor. Gündüzleri yaptığımız gibi kafa göz zombi parçalamak imkansız hale geliyor. Zombilerin sayısı ve saldırganlıkları daha da artıyor. Bittabi bizde gizlenerek ya da hızlıca koşarak olay yerinden ayrılıyoruz. Gizlilik mekanikleri ise ne iyi ne kötü. İdare eder derece gizlenebiliyoruz.
Açık dünyası oldukça dolu bir oyun sizleri bekliyor. Hikayeye bağlı görevleri yapmaktan sıkıldığınız anda kocaman bir şehir sizleri bekliyor. Şehirde çeşitli kapalı kutular, uçaklardan atılan yardım malzemeleri, kapatılacak güvenli bölgeler, tırmanılacak kuleler ve toplanılacak gizli şeyler bulunuyor. Şehirde gezerek saatlerinizi harcamanız mümkün.
Dead Island’da olduğu gibi craft yaparak daha iyi silahlara ve malzemelere sahip olabiliyoruz. Bu yüzden şehirde gezmeniz ve çokça malzeme toplamanız gerekiyor. Yapılacak ve geliştirilecek tonla yakın dövüş silahı var. Sınırlı sayıda da olsa kullanabileceğimiz ateşli silahta oyunda yer alıyor. Zombilere karşı inanılmaz güçlü olduklarının da altını çizelim.
Techland, bu sefer Dead Island’da düştüğü hatalara düşmemiş ve oynanış olarak monotonluktan sıyrılmış bir oyun ortaya koymuş. Şehirle bütünleşen yapısıyla sizi içine çekmeyi başarıyor.
Dying Light İnceleme Sonuç
Dying Light, videolardan inanılmaz görünen ancak çıktığında berbat olan oyunlar listesinde rahatlıkla yer alabilecek bir oyundu. Techland, girdiği bu ağır yükün altından güzelce çıkmış durumda. Açık dünya bir hayatta kalma oyunu statüsünü kolaylıkla karşılayan bir oyun. Hızlı ve eğlenceli bir yapıya sahip.
Aklınızı alacak bir hikayeye sahip olmasa da sizi sıkmıyor. Görevler sıradanlıkla güzellik arasında gidip geliyor. Hikaye ve görev kısmı oyunun büyük eksikliklerinden bir tanesi. Daha büyük bir çabayla daha muhteşem bir oyun ortaya konulabilirmiş.
Gece gündüz döngüsü, derinlemesine bir craft sistemi, harika uyarlanmış parkur oynanışı ve güzel denebilecek dövüş sistemiyle başarılı bir oyun Dying Light. Tüm bunların yanına grafiklerini de koyunca benden onayı alıyor.