Yeni nesil konsollar hayatımıza girdiğinden beri bir 30 FPS mi 60 FPS mi savaşı almış başını gidiyor. Hâlbuki yıllar önce PC’de oyun oynarken bizim en büyük kıstasımız çözünürlük olurdu. Şimdi Anti-aliasing’i ayrı, Shader’ı ayrı, çözünürlüğü ayrı, shadow’u ayrı, texture kalitesi ayrı derken neye uğradığımızı şaşırıyoruz. En son The Evil Within oyununun yeni nesilde 30 FPS çıkması, oyuncuları sinirlendirmiş ve konsola verdikleri para ile ‘yeni nesil’ adına sahip aletin çeliştiğini düşünmüşlerdi.
Peki, gerçekten bir oyunun 30 veya 60 FPS olması bu kadar önemli mi? Soruyu cevaplamadan önce The Evil Within oyununun videosunu 30 FPS ve 60 FPS’de izleyelim.
Not: Farkı anlayabilmek için en az 720p60 kalitesi seçili olmalı, unutmayın.
Ne dersiniz fark var mı? Biraz dikkat edince farkı anlayabiliyorsunuz gibi sanki değil mi? Ama tam da adlandıramıyoruz sanki. Gerçekten oyunlarımız 30 FPS yerine 60 FPS olunca daha mı keyif alacağız? Bu soruyu cevaplamak için işin daha da derinine inmemiz lazım. Gelin bakalım bir görüntüyü akıcı yapan şeyler nelermiş.
1-Hareketin Blurlaşması
Şimdi beraber bir şey deneyelim; elinizi yavaşça gözünüzün önünden geçirin. Daha sonra elinizi hızlı bir şekilde gözünüzün önünde sallayın. Bir de aşağıda ki resme bakalım.
Nasıl, elinizi hızlı hareket ettirdiğinizde benim kolum gibi gözüküyor değil mi? İşte buna İngilizcede ‘Motion Blur’ diyorlar. Türkçeye çevirirsek anca ‘Hareketin netsizleşmesi’ falan diyebiliriz. Bilmiyorum çeviremedim ama olayı anladık sanırım. Aslında gözümüz, tüm görüntüleri arada algılamasına rağmen bu motion blur efektini yaşıyoruz, çünkü blurluk beynimize hareketli cisim var olduğu algısını veriyor. Aynı şekilde ilk seferde elimizi yavaş hareket ettirdiğimizde ise bu sefer objenin kenarlarını ve köşelerini daha net görmeye başlıyoruz. Bu netlik ise beynimize, baktığımız objenin aslında durağan olduğu anlatıyor. Eğer beynimizle motion blur efektini vermeseydik asla elimizin hareketli olduğunu anlamayabilirdik. Hatta görüntüleri 30 FPS altında, motion blur efekti olmadan izlediğimizde görüntüde kırılmalar yaşarız.
Oyunlardaki durum da aynı şekilde. Oyunlara motion blur efekti yakın zamanda geldi. Eski oyunlarda olmayan bir özellikti. Eğer Quake veya Half Life’ı 18-24 FPS arasında oynarsanız kırılmaları çok net görebilirsiniz. Diyeceksiniz ki filmler 24 FPS de çalışıyor neden kırılma görmüyoruz. Onun nedeni başka ve o tekniği ilerleyen maddelerde açıklayacağız.
2-Karanlığa Karşı Hassaslık
Şimdi hayalimizde bir deney yapalım. Düşünün ki parıl parıl parlayan bir ekranın önündesiniz. Ekranın çok kısa bir süre için, hatta saniyenin 25’de biri bir sürede yanıp söndüğünü düşünün. Fark edebilir miydiniz? Peki, saniyenin 50’de birinde bir yakıp söndürsek ekranı? Ya da saniyenin 100’de birinde?
Aslında saniyenin 100’de birine kadar çok rahat fark edebiliyoruz. İşte bu duruma ‘gözlerimizin karanlığa hassaslığı’ deniyor. Saniyenin yüzde biri altındaki değerlerde ekranın kararıp tekrar yandığını görebilirken üstündeki değerlerde fark edemiyoruz. Aslında o kadar çok ışıklı ekran görüyor ki gözümüz, aradaki karanlığı, gördüğümüz ışıklar bastırıyor bir noktada. Bu olayı fark etmemize İngilizcede ‘flicker effect’ yani ‘titreme etkisi’ deniyor. Görüntünün titrediğini zannediyoruz.
İyi de bu demek oluyor ki saniyede 100 kareden fazla gösterilmez ise ekranda, titremeyi algılamamız lazım. Aslında doğru 100 Hz televizyonlar ortaya çıkarken en büyük dayanakları buydu. Lakin, 100 hz televizyonlardan öncede biz TV’de film izliyorduk, oyun oynuyorduk. Nasıl oldu o iş diyorsanız ilerleyen maddelerde nedenini söyleyeceğim ama önce bir şeye daha bakmamız lazım.
3-Işığa Karşı Hassaslık
Şimdi aynı deneyi tam tersi şeklinde yaparsak ne olurdu? Yani karanlık bir odada saniyenin 25 te birinde bir ışık yakıp söndürsek fark eder miydik?
Aslında bu deneyi uçak pilotları üzerinde denemişler. Ve pilotlar saniyenin 220’de birine kadar ortama ışık girdiğini fark etmişler. Bu olaya İngilizcede ‘identifying’ deniyor, Türkçesi ‘tanımlama’. Yani eğer bir görüntü gözümüzün önünde saniyenin 220’de birinden uzun bir sürede bulunursa, biz bir şekilde onu fark ediyoruz ve diyoruz ki orada bir şey vardı.
Tüyler ürpertici bir soru; eğer bir insana, bir yıl boyunca saniyenin 220’de birinden daha kısa süreler boyunca, gözünün önüne gelen bir nesne koysak, onu fark eder miydi? Göremediğini biliyoruz, ama farkında olur muydu? Cevabı şu anda bilinmiyor doğal olarak.
4-Filmleri Nasıl Sorunsuz İzliyoruz O Zaman?
Gelelim 2 maddedir açıklamasını yapmadığımız olaya; filmler 24 FPS’de çalışırken neden titreme etkisini ve resimleri ayrı ayrı tanımlama durumunu yaşamıyoruz.
Şimdi bir deney daha yapalım aşağıdaki resimde yukarıdaki bayrağın ortasına 20 saniye gözünüzü kırpmadan bakın. Sonra hemen ardından aşağıdaki beyaz alana bakın. Neler göreceksiniz bakalım.
Aşağıdaki beyaz alana baktığınızda bir sürede olsa bayrağın renklerini o alanda görmeye devam ettiniz değil mi? Bunun nedeni beynimizin yine bize yaptığı bir olay. İngilizcede ‘afterimage’ demişler, ben ise ‘artık görüntü’ diye adlandıracağım.
Düşünün doktora gittiniz ve gözünüze bir saniyeliğine ışığı tuttu çekti. Işığı çektikten sonra bile hafifte olsa sanki ışık varmış gibi görürüz. İşte bu ışığa artık görüntü deniyor. Eğer çok parlayan bir şeye bakarsanız gözünüzü kapadığınızda bile o ışığın izini hala görebildiğinizi fark edersiniz. İşte sinema salonlarında ve TV’lerde kullanılan hile budur. Görüntüler o kadar parlaktır ki iki görüntü arasında beynimiz artık görüntüleri tuttuğundan filmler bize akıcı gelir. Hatta bir daha sinemaya gittiğinizde tavana bakın bir süre. O arada gözünüze ekrandan çok ışık girmediğinden titreme etkisini algılamaya başlayacaksınız.
5-Oyunlarda durum nedir?
Şimdi bir başka örneğe bakalım. Project Cars’ın 30 FPS ve 60 FPS görüntüleri yan yana.
Artık anlıyoruz ki gözümüz ‘24 FPS üstünü algılamaz’ durumu bir hurafe, gayet de algılıyoruz. Hatta üşenmedik sizin için kalktık bir video çektik ve hem 25 FPS halini hem 50 FPS halini Youtube’a yükledik bakın bakalım farkı fark edebilecek misiniz?
25 FPS:
50 FPS:
6-30 FPS vs 60 FPS vs 100 FPS vs 220 FPS…
Peki, oyunları kaç FPS’de oynamalıyız. Öğrendiğimize göre 220 FPS’ye kadar zaten bu ‘artık görüntüler’ sayesinde izleyebiliyormuşuz, görüntü titremelerinin farkına varmadan. Ama yine öğrendik ki FPS ne kadar artarsa gerçekliğe o kadar yaklaşıyoruz. Yani 60 FPS oynamayı her zaman tercih edeceğiz gibi. 220 FPS hızına çıkana kadar ise görüntülerimizin ve oyunlarımızın sanal olduğunu beynimiz algılamaya devam edecek. Hatta 220 FPS üzeri görüntü yakalasak bile emin değiliz, filmlerimiz kusursuz görme kopyası olur mu? Kısaca daha iyisi gelene kadar en iyisi 60 FPS ama 30 FPS’de sıkıntı değil.
Kısa Kısa:
-Oyunun bilgisayarınızda veya konsolunuzda kaç FPS’de çalıştığının önemli olması dışında ekranınızın Hertz(HZ) değeri de önemli. Eğer ekranınız 30 hz çalışırken 60 FPS oyun oynarsanız hiç anlamı olmaz kısaca.
-Oyunun gerçekliğine etki eden bir diğer olgu çözünürlüktür. Hala bilmiyoruz maksimum ne kadar çözünürlükten sonra gözümüz algılamaz pikselleri. O nedenle bazen yüksek çözünürlük ve düşük FPS daha makul olabilir.
-Peki deniz tutmasının ve uzun süre oyun oynadığınızda başınızın ağrımasının nedenin aynı olabileceğini hiç düşündünüz mü? Belki de beynimiz çok farklı FPS değerlerine odaklı.
Sonuç:
Turuncu Levye bir oyun sitesidir arkadaşlar, ben burada bayağı ders gibi anlattım ben bile sıkıldım vallahi. O nedenle 30’da olsa 60’da olsa gelin biz oyunumuzu oynayalım. Oyunlardan konuşup, birlikte aynı olaylardan keyif aldıktan sonra çok da takmamak lazım bu tür ayrıntıları. Ne de olsa teknoloji gelişecek, daha Oculus Rift’ler var yolda, biz oyunumuzdan keyif almaya bakalım.
Güzel kardeşim bir TV stick almak istiyorum 30 FPS olan ürünler 60 FPS den daha pahalı sence bu konuda fikir verir misiniz? Hangisini almalıyım?