Assansin’s Creed Unity İnceleme yazımıza başlıyoruz! “Merak ediyorum. Gerçekten de. Hatta bu yılın en çok merak ettiğim olayı olabilir. Ubisoft’un yeni nesil Assassin deneyimi beni gerçekten heyecanlandırıyor. Fransız Devrimi’ne gitmek, çatılarda süzülmek, binalara sızmak, zorlu düşmanlarla dövüşmek… daha ne isteyebilir ki bir insan? Ubisoft ne olur eline yüzüne bulaştırma bu oyunu… Valla yayınladığın videoları bile izlemedim sürprizi kaçmasın diye. Her sene AC gelecek dedin, tamam dedik. Pişman etme bizi, olur mu?”
Bu düşünceler arasında açtım Assassin’s Creed Unity’i. Bu düşünceler arasında gördüm ilk kez Arno’yu. Gerçekten de heyecanlıydım. Hala da heyecanlıyım. Gördüklerimi sizlere aktaracağım, yaşadığım deneyimi sizler ile paylaşacağım için heyecanlıyım. Peki ya siz? Siz de heyecanlı mısınız Assassin’s Creed Unity için?
Bu yeni yolculuk için hazır mısınız?
“Birleşme zamanı geldi”
AC Unity’nin hikayesi bizi Arno ile tanıştırıyor. Küçük bir çocukken kontrolünü elimize aldığımız Arno’nun gelişimine hızlı bir şekilde tanık oluyoruz. Yapımcı ekip Assassin’s Creed 2’de olduğu kadar işi uzun tutmamış ve bizi daha hızlı bir şekilde Assassin tarikatına üye yapmayı planlamış.
Değer verdiğimiz birini öldüren katili bulmak, yani kişisel intikamımızı almak için katıldığımız Assassin tarikatına girişimizle birlikte Arno’nun macerası da tam anlamıyla başlıyor.
İncelemeye hikayeden girdiğimize göre oyun hakkında beğenmediğim iki unsura da hemen değineyim. Assassin’s Creed Unity, hikaye ve ana karakter anlamında serinin en zayıf halkalarından biri. Yayınlanan videoların ve verilen demeçlerin aksine Arno, sert mizaçlı bir adam değil. Tabii ki bu bir problem değil. Yakışıklı, umursamaz ve haylaz genç adam rolünde kendisini tanımaya başladığımız Arno, sert mizaçtan uzak bir görüntü çiziyor fakat başka bir görüntü de çizemiyor.
Evet, Arno’nun herhangi bir karakteristik özelliği neredeyse yok. İntikam uğruna yol alan, sevdiği insanları önemseyen bir adam olduğunu hissettiriyor. Fakat Assassin tarikatına bağlı mı, kuralları takıyor mu, yoksa kafasına buyruk bir adam mı tam anlamıyla hissedemiyorsunuz. Bana kalırsa AC halkasının en zayıf ana karakteri olmuş Arno. Açıkçası bu duruma yol açan en önemli eksilerden biri de hikaye. Unity’nin serinin geri kalanına kıyasla zayıf olduğu bir diğer noktası da hikayesi.
Serinin bir önceki oyunu Black Flag’i konudan uzaklaşması ve korsanlık hikayesini işlemesi sebebiyle yermiştik. Unity belki öyle yapmıyor ama çok sığ bir konu üzerine hikayesini şekillendiriyor. Büyük bir hikayenin içerisinde yer aldığınızı hissedemiyorsunuz. Üstelik Fransız Devrimi gibi önemli bir olayı arka plan haline getirmesi de bu durumu kurtaramıyor. Fransız Devrimi neredeyse bir dekor olarak kalmış oyunda.
Ama çok içinizi karartmayayım. Unity o kadar da eli boş gelmemiş. Emin olun. Gelirken pek çok cici oyuncağını da yanında getirmiş.
“Yeni nesil suikastçı Arno”
Unity, serinin tam anlamıyla yeni nesil olan ilk Assassin’s Creed oyunu. Bu da haliyle ilk olarak teknik detayları gözümün önüne getiriyor. Unity’nin grafikleri gerçekten başarılı. Çevre kaplamaları, karakter detayları oldukça iyi. Uzak çizim mesafesi de fazlasıyla tatmin edici. Fakat bunlardan daha önemli bir konu oyunun animasyonlarındaki yenilikler. Gerek tırmanmada olsun gerek dövüş esnasında olsun Arno, pek çok yeni animasyon barındırıyor. Özellikle bu animasyonlar oyunun değişen tırmanma mekaniğiyle birleşince gerçekten akıcı bir parkur deneyimi yaşıyorsunuz. Evet, artık tırmanma mekaniğimiz biraz daha farklı.
Artık koşarken veya tırmanırken 3 düzlemde yol alabiliyorsunuz. İsterseniz normal seyrinizde ilerleyebilir, isterseniz akıcı bir şekilde yukarı çıkarak koşunuza devam edebilir, isterseniz de aynı akıcılıkta aşağı inerek yol kat edebilirsiniz. Artık nasıl hızlı ve akıcı bir şekilde yukarı çıkabiliyorsanız, aynı akıcılıkta da aşağı inebiliyorsunuz. Yeni AC’nin en beğeneceğiniz özelliği sanırsam bu olacaktır.
Eski oyunlardaki gibi saçma sapan bir şekilde kendinizi aşağı bırakmaya çalışmanıza gerek yok. “Koşma + O (veya B)” tuşuna basarak gayet akıcı bir şekilde aşağı inebilirsiniz. Bununla birlikte bu yeni sistemin sizi istemediğiniz duvarlara çıkarması da engellenmiş. Düz bir yolda ilerleyip, sağa döneyim derken bir anda kendinizi çitlerin üzerine çıkmış bir şekilde bulmayacaksınız. (En azından eskisi kadar.)
Gelelim işin dövüş kısmına. Tırmanma ve koşma animasyonları oldukça başarılı ve çeşitli dedik. Bu durum dövüş kısmında da değişmiyor. Arno kullandığı silah tipine göre farklı animasyonlarla düşmanlarıyla savaşa giriyor. Tek el kullanılan silah, uzun silah (mızrak vb.) ve ağır silahlar (balta vb.) olarak üçe ayrılan silah tiplerinin her birinde farklı bir dövüş tarzı benimsiyorsunuz.
Ağır silahlar ile adından anlaşılacağı üzere ağır ama etkili ataklar yaparken, mızrağınız ile adeta bir Oberyn (Game of Thrones) gibi dövüşebilirsiniz. Her sınıf ile farklı bir dövüş tarzı yakalamanız açıkçası gayet yerinde olmuş. Önceki oyunda kılıç kullanmamıza rağmen balta kullanıyormuş gibi hissettiren yapımcı ekip, belli ki o sıralarda Unity üzerinde çalışmakla meşgulmüş. Neyse ki durumun hakkını vermişler.
Dövüş esnasında animasyonları falan bir kenara bırakalım da asıl merak edilen konuya artık girelim. Unity’de dövüşlerin zor olacağı yapımcı ekip tarafından iddia edilmişti. Fakat bizim yapımcılara ve söylediklerine karnımız tok. Kendimiz görmezsek inanmayız. O yüzden gördük ve artık inanıyoruz.
Evet, dövüşler gerçekten de zorlu!
Detaya girmeden önce söyleyeyim, aynı anda 4 veya 4’ten fazla düşman geldiği zaman aklınızdaki ilk şey kaçmak oluyor. Yani eski Assassin oyunlarındaki gibi bir mekana girip 10 kişiyi aynı anda aşağı almak yok. Artık gerçekten de gizlilik ilk, kaçmaksa ikinci tercihiniz oluyor. En son tercihinizse tabii ki dövüşmek.
Dövüşlerin zor olmasının en büyük sebebi kontra-atakların direkt etkisinin olmaması. Eski oyunlarda kontra-atak yaptığımız düşmanları direkt aşağı alabiliyorduk. Fakat bu kez kontra-atak sadece düşmanı sersemletmeye yarıyor. Üstelik kontra atağı her zaman yapamıyorsunuz.
Düşman atağa kalkacağı zaman üzerinde yanan kırmızı bar sarıya döndüğü anda savunmaya geçerseniz kontra-atak yapabiliyorsunuz. Bu da çok uzun bir süre değil. Ayrıca her düşmana ve her atağa kontra yapma şansınız da bulunmuyor. Bazı düşmanlar çok ağır vuruşlar yapabilir, bazıları mızrakları ile ayağınıza çelme takmaya çalışabilir. Bu da haliyle zaman zaman takla atarak kaçmanızı gerektiriyor.
Kontra-atak yapmaya çalışmaktan çok, kendinizi yerde taklalar atarken bulabilirsiniz. Ve hepsinden de önemlisi “kurşunlara kontra-atak işlemez!”
Tahmin edebileceğiniz gibi oyunda ateşli silahlar var. Ve bu silahlar sadece sizin emrinize amade değil. Düşmanlar da gayet bu silahları kullanıyor. 3-4 kişilik bir grupla kavga ederken düşmanlardan bir tanesinin çıkıp da, “Lan bir dakka?! Benim silahım var, niye sıkmıyorum ki?!” dediği anda topuklama zamanınız gelmiş demektir.
Çünkü ateşli silahlar gerçekten de sağlam can götürüyor. Şöyle söyleyeyim, oyunun başında iki mermilik canınız var. O kadar. Mermi yemediniz diyelim, o zaman da üç kılıç darbesi kadar canınız var. Daha fazlası değil. Yani dövüşürken konsantre olmanız önemli. Yoksa bir anda kendinizi yerde ölü olarak bulabilirsiniz.
Bu arada en çok öldüğüm Assassin’s Creed oyunu, Unity oldu. Diğer oyunlarda Unity’de öldüğümün yarısı kadar bile ölmemişimdir. Hatta dörtte biri kadar bile…
Unity, belki eskisi kadar aksiyon dolu bir oyun deneyimi vadetmiyor. Fakat size sunduğu silahlar ve ekipmanlarla oyun deneyiminizi şekillendirmenize izin veriyor. Oyunda kullanabileceğiniz üç farklı silah sınıfı olduğunu söylemiştik. Aynı şekilde yakın ve uzak menzil olmak üzere iki adet de ateşli silah sınıfı var.
Buradaki 5 silah tipinde de oldukça fazla silah seçeneği mevcut. Önceki Assassin’s Creed oyunlarından kat kat daha fazla ve farklı tipte silah alternatif olarak sunulmuş durumda. Tabii bombalarınız da her zamanki gibi en büyük yardımcınız olarak oyunda yer alıyor.
Silahların yanında kıyafetiniz de apayrı bir önem arz ediyor. Artık oyunda tepeden tırnağa ne giyeceğinize karar verebiliyorsunuz. Sadece kostüm rengi değiştirmekten bahsetmiyorum. Onu zaten yapabiliyorsunuz. Artık giyeceğiniz zırhtan pantolonunuza, belinizdeki kemerden eldiveninize kadar ne giyeceğinize karar verebilmenizden bahsediyorum.
Tabii kararınızı sadece moda anlayışınıza göre değil, nasıl bir tarzda oynamak istediğinize göre de veriyorsunuz. Bazı eşyalar canınızı, bazıları gizliliğiniz, bazıları atağınızı arttırıyor, tabii birden fazla özelliğinizi dengeli olarak arttıran eşyalar da var. Eğer gümbür gümbür düşmanla yüzleşmek istiyorsanız (ki tekrar söylüyorum, pek mümkün değil) ağır zırhlarınızı kuşanarak düşmanlarınızla yüzleşebilir, gizli gizli ilerlemek istiyorsanız hafif bir zırh giyerek görünmez olmaya çalışabilirsiniz.
Üstelik bu işin en güzel kısmı da illa tek bir tarzdan gitmek zorunda kalmamanız. Hem ağır hem de hafif bir zırh seti alıp istediğiniz zaman (bir aksiyon içerisinde olmamak kaydıyla) zırhlarınız arasında geçiş yapabilirsiniz. Artık zırh ve silah değiştirmek için bir eve veya bir gardıroba ihtiyacınız yok. Dilediğiniz an menüyü açarak kostüm ve silahlarınız arasında tercih yapabilirsiniz.
Açıkçası yerinde bir karar. Bu sayede oyun stillerimiz arasında hızlıca geçiş yapabiliyoruz. Tek bir stile bağlı kalmıyoruz. “Bu tarz benim” diyebiliyoruz.
“Karın tokluğuna çalışıyoruz valla…”
Giyebileceğimiz ve kullanabileceğimiz bu kadar çok silah ve kıyafet olduğunu söyledik. Ama bunları nasıl alacağımıza değinmedik. Eğer ana görevden ilerleyerek zengin olma hayalleri kuranınız varsa şimdiden söyleyeyim o hayalleri unutsun. Assassin örgütü geçimini neyden sağlıyor bilmiyorum fakat bedavaya görev yaptırtmayı çok iyi biliyorlar. Oyunun yarısına kadar neredeyse ana görev dışında bir şey yapmadım ve kasamda 4000 civarı para vardı. Şöyle söyleyeyim orta seviye bir zırh 5000 civarında. Siz hesap edin. Yani ana görev yapacaksanız fakirliğe hazır olun.
Fakat bu demek değil ki para kazanmak için bir sürü sıkıcı iş peşinde koşturacağız.
Assassin’s Creed Unity’de yan görevler oldukça fazla ve fena da para bırakmıyorlar. Ama işin en güzel kısmı yan görevlerin artık bir senaryo örgüsüne sahip olması. Bundan sonra klişe adam öldürme görevlerine son. Unity ile birlikte artık hikayesi olan yan görevlerimiz var. Bir yan görevde gizli bir tarikatı keşfedecek, bir yan görevde şeytanın suyunu içecek, bir yan görevde cinayeti araştırarak suçlu bulmaya çalışacaksınız.
Özellikle macera seven oyuncuları cinayet görevi oldukça tatmin edecektir. İçinde neredeyse hiç aksiyon olmayan bu görevlerde cinayetin işlendiğini olay mahallini araştırıyor, görgü tanıklarıyla konuşuyor ve katili bulmaya çalışıyorsunuz. Katili bulma kısmıysa bir hayli ilginç.
Görev esnasında neredeyse konuştuğunuz herkesi suçlayabiliyorsunuz. Fakat yanlış kişiyi cinayeti işlemek ile suçlarsanız alacağınız ödül miktarı düşüyor. Kanıtları ve konuşmaları iyi süzgeçten geçirip ilk seferde doğru kişiyi suçlarsanız da yüklü bir ödülün sahibi oluyorsunuz.
Temposunun diğer görevlere nazaran düşük olması sebebiyle bazı oyuncular (hatta birçok oyuncu) bu cinayet görevlerini es geçebilir. Fakat iyi bir alternatif olduğunu söylemeden geçmeyelim. Büyüteç işaretiyle haritada beliren bu görev sarmasa bile Assassin işaretiyle simgelenen yan görevler sizi üzmeyecektir. Bu görevlerin içeriği o kadar tatmin edici ki zaman zaman yan görev mi, yoksa ana görev mi yaptığınızı anlamayacaksınız.
“Arno Holmes”
Yan görevlerin kalitesi yerinde, peki ya ana görevler? Aslında bu konuda beklentilerimin bir hayli yüksek olduğunu dile getirmeliyim. Watch Dogs’un görevlerini çok beğenmiştim. Assassin’s Creed Unity’de de Watch Dogs’a yakın kalitede görevler olmasını beklerdim. Fakat beklediğimi tam anlamıyla bulamadım.
Hikayenin de vasat olması sebebiyle bazı görevlerin çok havada kaldığını ve konulmak için konulmuş olduğunu hissediyorsunuz. Fakat eski oyunlara nazaran çok yol kat edildiğinin de altını çizmek isterim. Özellikle bazı görevler bir Hitman oyununda olduğunuzu hissettiriyor.
Artık eskisi gibi kafa göz kesemediğimizi dile getirmiştim. Bu da haliyle bizi alternatif yollar aramaya ve gizli ilerlemeye teşvik ediyor. Bazı görevlerde Arno bir çatıya çıkıyor ve görevi daha rahat yapabilmek adına alternatif yolları çıkarıyor. Bu alternatif yollar her görevde farklılık gösteriyor.
Bazı görevlerde şampanyaya katılacak bir zehri keşfetmek, bazılarında hizmetçi kadına rüşvet vermek, bazılarındaysa hücre mahkumlarını kurtararak isyan çıkarmak olabiliyor. Ve emin olun ki bu alternatif yollara ihtiyaç duyuyorsunuz. Aksi halde öldüreceğiniz insana yaklaşmanız bir hayli zor oluyor.
Açıkçası oyun içerisinde belki 10 adet bile olmayan bu görevler Unity’nin ana görevlerini toparlayan yegane unsur olmuş. Gerçekten de kalabalığın içerisinde gizlenerek ilerlemek ve alternatif yollar aramak size bir Assassin olduğunuzu hissettiriyor.
Gizlilik önceki oyunlara göre daha önemli bir unsur fakat gizlenmek adına çok büyük gelişmelerin olduğunu söylemek doğru olmaz. En büyük yenilik artık eğilebilmeniz. Yani temelinde gizlilik yatan bir oyunda bu özelliğin bu kadar geç gelmesi gerçekten komik. Eğilerek ilerlemekle birlikte bir şeylerin arkasına siper alma şansınız da var. Bunun dışında gizlenebileceğiniz saman ve benzeri şeyler, kalabalık içerisinde gizlenme durumları hala devam ediyor.
Fakat benim en çok beğendiğim gizlenme şekli eski AC oyunlarının online kısmında bulunan kılık değiştirme yöntemi. “Yetenekler” kısmından açabileceğiniz bu yetenek ile birlikte belli bir süreliğine düşmanın veya yerel halktan birinin kılığına girebilirsiniz. İşte gerçek bir gizlilik oyununda olması gereken bir şey, kılık değiştirme, sonunda AC’de de var.
Tabii alabileceğiniz yetenekler sadece kılık değiştirmekten ibaret değil. Çok çeşitli olmasa da fiziksel özelliklerinizi iyileştirebilir, çilingir seviyesinde kilitleri aşabilir, uzak mesafelere ateş edebilirsiniz. Aynı anda iki kişiye bıçak sokmak gibi önceki oyunlarda hali hazırda kullanabildiğimiz özelliğin de yetenekler kısmında alınabilir olarak yer alması biraz sinirimi bozsa da oyuna bir çeşit getirmesi açısından bu kısmı beğendim diyebilirim. Yetenekler kısmından yetenek açmak içinse ana görevleri aşarak yetenek puanları toplamanız gerek. Yani para için yan görev, yetenek içinse ana görev adresiniz olsun.
“Kalabalıklar içerisindeki yalnız adam”
“Ahhh Paris… Romantik dokusuyla bizleri alıp götüren…” gibi bir giriş yapmayacağım. Hiç gitmedim. Herhalde güzeldir. Eyfel falan var sonuçta. Gerçi bizim oynadığımız dönem Fransa’nın güzelliklerinin ön plana çıktığı bir dönem değil. Zaman, devrim zamanı. Halk isyanda. Halk kalabalık. Halk öfkeli. Bunu da size attığınız her adımda hissettiriyorlar. Paris sokakları buram buram insan kaynıyor.
Düşünüyorum ama aklıma gelmiyor; sanırım bu kadar kalabalık bir açık dünya oyunu görmedim. Paris’in her yerinde bir insan güruhu sizi karşılıyor. Üstelik modellemeleri de oldukça çeşitli. Birbirinin kopyası insanlar görmüyorsunuz. Yaşayan ve bir şeylerin aktığı bir şehirde olduğunuz hissi iyi verilmiş. Tabii zaman devrim zamanı olduğu için ortalık çok hoş değil. Kazığa geçmiş kafalar, kalabalık tarafından protesto edilen siyasiler, bu durumu fırsat bilen hırsızlar, zorbalık yapan vatandaşlar, insanlara sataşan kiralık askerler gibi pek çok olay gözünüz önünde beliriyor. Tabii tüm bunlara rağmen Fransız ruhunu yaşatan ve yaşayan insanlar da var. Zaman zaman göreceğiniz müzisyenler ve dans eden insanlar ruhunuzu okşayacaktır. Aktivite anlamında size yapabileceğiniz çok bir şey sunmuyor Paris (sonuçta Assassin’iz, gidip dans edecek halimiz yok), fakat genişliği, doluluğu ve güzel manzarasıyla sizi büyülemeyi başarıyor.
Sadece dışarıdan bakılan binaları ve insanları bulunmuyor Paris’in. Artık görebileceğiniz binaların bir kısmına girebiliyorsunuz da. Açıkçası her binaya girebildiğinizi söylesem yalan söylemiş olurum. Fakat tatmin olacağınız kadar çok binaya giriş yapabiliyorsunuz; bazen bir kapıdan, bazen ise bir pencereden. Sadece sokaklardan ibaret olmayan bir şehrimiz var artık.
Şehir içerisinde yer alan büyük yapılar ve mimariler de oldukça hoş. Üstelik bunların içerisine girmek ayrı bir keyif. Ama bu noktada bir eleştirim olacak Assassin’s Creed Unity’ye. O kadar geniş ve o kadar çok mekana sahip olmasına rağmen farklı farklı görevler için çok kere aynı mekana girmek zorunda kaldım. Bir kilisenin içerisine farklı zamanlarda aldığım görevler için 5 kere sızmam çok hoş değil. Bir noktadan sonra işin büyüsü kaçıyor. Sanırım bunun sebebi de oldukça fazla bulunan yan görevleri sığdıracak bir alan bulamamak. Fakat dediğim gibi aynı kiliseye o kadar çok sızdım ki artık papaz, “Gel bir çayımı iç yeğenim” diyecek konuma geldi.
Teknik altyapısını beğendiğimi söylediğim Assassin’s Creed Unity, müzikler açısından biraz hayal kırıklığı yarattı. İyi veya kötü her AC oyununda bir müziği benimser ve dinlerdim. Unity’deyse böyle bir müzik kulağıma çalınmadı. Tabii bu kişisel bir durum biraz da fakat oyunun vurucu bir tema müziği olmadığını dile getirmeliyim.
Bunun yanında grafikleri ve animasyonları ne kadar güzel olursa olsun oyunda yer alan FPS düşüşleri sinir bozabilir. 900p/30FPS olacağı söylenen oyunumuz çok nadir de olsa 20FPS’ye düşüyor. Açıkçası çok rahatsız olmasam da oyunun bazı kısımlarında 25-30FPS arasında oynadım.
Ve tüm bu güzel grafiklerin bir başka rahatsız edici bedeli de var: Yükleme süreleri.
Oyunu ilk açtığınızda veya öldüğünüzde veya bir ara sahne geçişinde çıkan yükleme süreleri fazla uzun. Oyunu ilk açtığımızda beklememize bir şey demiyorum fakat tüm hızımı almış oyunu oynarken bir anda ölüp yükleme ekranını beklemek insanı oyundan koparıyor. En iyisi o arada bir çay koymak.
“Assassin’s Creed Unity olmuş mu?”
Hikaye ve karakter açısından hayal kırıklığı yaratsa da oyuna farklı bir hava katan yetenek ve eşya sistemi, oynanabilirlikteki akıcılık, gizliliğe önem verilmesi gibi unsurlar Assassin’s Creed Unity’i farklı bir boyuta taşıyor. Daha zevkli dövüşlere, daha zorlu bir gizliliğe sahip olmasıyla gerçek bir suikastçı deneyimi yaşadığınızı hissettiren oyun, içerik açısından dolu olmasıyla pek çok oyuncuya uzun saatler vadedecek bir yapım olmuş. Siz Arno’yu falan boş verin, en iyisi Paris’in devrim kokan sokaklarına kendinizi bırakın. Pişman olmayacaksınız.
Not: Unity ile birlikte gelen yeniliklerden biri de co-op, incelememizde buna değinmedik çünkü biz oynadığımız sırada co-op kapalıydı. Tam bu satırları yazarken co-op açıldı fakat bağlantı problemleri had safhada olduğu için ilerleyen günlerde co-op’a ayrı bir şeyler karalamaya (veya video çekmeye) karar verdik. Bilginize.